skip to main |
skip to sidebar
Bu da benim 2014'teki son yazım. Bu seni beni okuyan, okuduklarını beğendiğini bana söyleyen herkese teşekkür ederim. Umarım 2015 hepimiz için hayırlı bir sene olur. Ama şunu da unutmayın:
Eğer bir şey istiyorsanız, onu yapın. Önce siz yapın, sonra olurunu allah'a bırakın. okey mi canlarım? ilk olarak siz çabalayın yani.
Hadi arkadaşlar, size iyi okumalar;
İYİ YILLAR! SENEYE GÖRÜŞMEZ ÜZERE AHEY!
"2014 yılı resmen bir `michael haneke` filmi gibi, geldi ve geçti.
olmayan şeylerin gerilimini yapıp; gözümüzün önündeklerileri göremedik.
koskoca sene kendi kendimizi korkutarak, gererek, uyduruk komplolar yazıp çizerek geçti.
tüm sene boyunca -ki bunu yıllardır yapıyoruz- ülkemize düzenlenen komploları yazıp çizdik. ortada hiçbir şey olmamasına rağmen sanki herkes bize düşman, tüm dünya bize karşı planlar yapıyormuşcasına komplolar yazdık, çizdik, bunlara inanıp nedensiz yere kendimizi gerdik.
tam bir `michael haneke`'nin `cache` filmi gibi. ortada hiçbir şey olmamasına karşın kendi götümüzden uydurduklarımızla korktuk. cache filminde de öyledir. her an bir şey olacak sanıyoruz ama yok, hiçbir şey olmaz. bir suçlu arıyoruz, ama çıkmaz. 2014 de böyle geçti.
tüm sene boyunca kendimize düşman, bizi engelleyen sebepler ürettik. trafoya giren kedilerden tutun, lobilere, bizi devirmek isteyen israil'den, otpor'a, paralel'den tutun amerika'nın oyunlarına kadar her şeyi suçladık ama hiç de dönüp kendimize bakmadık.
bu gözler ekmeğe büyü yapılıyor, bizi uyutuyorlar diyen adamı da okudu; bu gözler haliç'te çıkan fırtınanın, üsküdar'da yaşanan altyapı sorununun amerika'nın silahlarına bağlandığını da okudu; aynanda 30 şehirde giden elektriğin sebebinin kedi çetesine bağlandığını da dinledi; metrobüs'ün osmanlı döneminde de olduğuna inananları da gördü.
hiç önümüze bakmadık, sürekli bir sebep aradık. 2014'ün net özeti bu. elektrikle ilgili bir sorun mu var? kesin biri yapmıştır. başarısız mı oldu? kesin engellenmişizdir. maden ocağı mı yıkıldı? kesin bir lobinin işidir. birisi zengin mi oldu? kesinlikle yahudi yardımıdır. sürekli ama sürekli kendimize sebepler aradık.
keze futbolda da aynı şeyi yapmaya başladık. öyle bir hastalık haline gelmiş ki komplo teorileri uydurmak, rüştü'nün kendi kendine ofsayt bayrağı kaldırması gibi her ceza sahası pozisyonunda penaltı diye el kaldırmaya başladık. her şey federasyonun suçu, her maçta şike var, her takım helal süt emmiş ama rakipler hep kötü hep kaka.
iyice çıldırdık 2014 yılında. bilimde bizi ileriye taşıyacak gençlerimiz projeler üretirken onlara destek olmayıp ardından bizi engelliyorlar diyen de biziz. altyapı sorunlarını araştırıp çözmeyip sahilleri sel alınca amerika'nın hava kontrol silahı diyen de biziz. içinde gram insanlık olmayan terörist ile anlaşma yapıp, anlaşmaya rağmen bizi vurduklarında lobileri, partileri de suçlayan biziz. madene asansör yapılmasını mecliste `red` edip, madende ölenleri kadere bağlayan da biziz. her şey gözümüzün önünde esasında ama hep michael haneke filmi gibi başka bir şey arıyoruz.
bilim, ilim ve eğitimin her şeyi çözebileceği batıda, daha da batı olan pensilvanya'da kanıtlanmış iken, her sorunu varoluşsal sebeplere ya da komplolara bağlayan biziz. elin oğlu hatasını görüp istifasını basarken, bizler ölenlerin yakınlarına tekmeler bastık. batıda insanlar çözüm odaklı yaşarken biz iyice saçmalamaya başladık. doğu bile uzaya giderken biz geçmişi kendimize bağlamaya başladık.
ortada bir eğitim sorunu varken, sistemin düzeltilmesi gerekirken osmanlıcayı gündeme getirdik. işsizlik sorunu gözümüzün önünde iken amerika'yı keşfettiğimizi iddia ettik. avrupadaki bilim adamlarımız, sporcularımız bize sahiplenin diye anırırken biz galileo'yu çöpe atıp, dünyanın top olduğunu ilk bizim bulduğumuzu iddia ettik. atıp ettik de farkında değiliz.
michael haneke'de bunu yapmayı çok seviyor. çünkü insanları tanıyor. bizler kendi kendine teoriler üreten bir canlıyız. hep bir şey olmasını bekleriz. özellikle de biz türkler. bize göre hep bir şey vardır. bu adamda bunu bildiği için filmlerini ona göre yapıyor. yersiz yere geriliyoruz. halbuki hiçbir şey yok, her şer gözümüzün önünde. mesela bir siyaset adamının nasıl olur da 5-6 tane uçağı olabilir? nasıl olur da binlerce dolarlık saati olabilir? cevabı bu kadar basit olmasına rağmen, gözümüzün önündeyken gene ve gene teoriler ürettik, akladık insanları.
umarım 2015 de bu şekilde geçmez. artık gözümüzün önündekini görebiliriz, kendi kendimize komplolar üretmeyiz. yılbaşının bize düzenlenen bir darbe olduğunu düşünmeyiz umarım? ya da sex lobisi gibi kıçı kırık lobiler üretmeyiz. sorunlarımızın, sıkıntılarımızın ne olduğunu görüp 'doğru' kararlar alabiliriz umarım? olmadığı zaman bunun suçunu başkasına atıp, götümüzden uydurduğumuz lobilere bağlamayız.
umarım 2015 bize çok hayırlı bir sene olur da, gerilim, komplo filmi gibi değil de bir dardenne kardeşler filmi gibi her şey esası, gerçeği gibi geçer, gider. inşaallah."
Neden yazıyorsun?
Gün İçinde kullanmadığım kelimeleri harcamak için.
Neden yazıyorsun?
Ağzım yorulmasın diye.
Neden yazıyorsun?
Elimin boş durmasından iyidir.
Neden yazıyorsun?
Kalemim ile yasak aşk yaşamak için.
Neden yazıyorsun?
Haykırışlarım boşa gitmesin diye.
Neden yazıyorsun?
Kısa yoldan ünlü olmak için.
Neden yazıyorsun?
İlkokulda öğrettiler, devamını getiriyorum.
Neden yazıyorsun?
Çünkü kimse yazamazsın demedi.
Neden yazıyorsun?
Beyazları kirletmek gibi bir huyum vardır.
Neden yazıyorsun?
Çünkü aşığım.
Neden yazıyorsun?
Kafam heceler ile dolu, birleştirilmesi gereken.
Neden yazıyorsun?
Nedensiz, istemdışı oluyor.
Neden yazıyorsun?
Ben yazmıyorum ki, kalemim konuşuyor.
Neden yazıyorsun?
İçim çok dolu be abi.
Neden yazıyorsun?
Ev ödevi verdiler de ondan.
Neden yazıyorsun?
Hazır deniz kenarını bulmuşum, neden olmasın dedim.
Neden yazıyorsun?
İnsan kendinden olmayana özlem duyar, yazar.
Neden yazıyorsun?
Dilsizim.
Pages
O değilde...
Dev Film Yapım'da Yönetmen... Sinema ve Blog yazarı... Büyük Beşiktaş Taraftarı... Çok Bekar... ...
31 Aralık 2014 Çarşamba
2014 Michael Haneke Filmi Gibi Geçti
Bu da benim 2014'teki son yazım. Bu seni beni okuyan, okuduklarını beğendiğini bana söyleyen herkese teşekkür ederim. Umarım 2015 hepimiz için hayırlı bir sene olur. Ama şunu da unutmayın:
Eğer bir şey istiyorsanız, onu yapın. Önce siz yapın, sonra olurunu allah'a bırakın. okey mi canlarım? ilk olarak siz çabalayın yani.
Hadi arkadaşlar, size iyi okumalar;
İYİ YILLAR! SENEYE GÖRÜŞMEZ ÜZERE AHEY!
"2014 yılı resmen bir `michael haneke` filmi gibi, geldi ve geçti.
olmayan şeylerin gerilimini yapıp; gözümüzün önündeklerileri göremedik.
koskoca sene kendi kendimizi korkutarak, gererek, uyduruk komplolar yazıp çizerek geçti.
tüm sene boyunca -ki bunu yıllardır yapıyoruz- ülkemize düzenlenen komploları yazıp çizdik. ortada hiçbir şey olmamasına rağmen sanki herkes bize düşman, tüm dünya bize karşı planlar yapıyormuşcasına komplolar yazdık, çizdik, bunlara inanıp nedensiz yere kendimizi gerdik.
tam bir `michael haneke`'nin `cache` filmi gibi. ortada hiçbir şey olmamasına karşın kendi götümüzden uydurduklarımızla korktuk. cache filminde de öyledir. her an bir şey olacak sanıyoruz ama yok, hiçbir şey olmaz. bir suçlu arıyoruz, ama çıkmaz. 2014 de böyle geçti.
tüm sene boyunca kendimize düşman, bizi engelleyen sebepler ürettik. trafoya giren kedilerden tutun, lobilere, bizi devirmek isteyen israil'den, otpor'a, paralel'den tutun amerika'nın oyunlarına kadar her şeyi suçladık ama hiç de dönüp kendimize bakmadık.
bu gözler ekmeğe büyü yapılıyor, bizi uyutuyorlar diyen adamı da okudu; bu gözler haliç'te çıkan fırtınanın, üsküdar'da yaşanan altyapı sorununun amerika'nın silahlarına bağlandığını da okudu; aynanda 30 şehirde giden elektriğin sebebinin kedi çetesine bağlandığını da dinledi; metrobüs'ün osmanlı döneminde de olduğuna inananları da gördü.
hiç önümüze bakmadık, sürekli bir sebep aradık. 2014'ün net özeti bu. elektrikle ilgili bir sorun mu var? kesin biri yapmıştır. başarısız mı oldu? kesin engellenmişizdir. maden ocağı mı yıkıldı? kesin bir lobinin işidir. birisi zengin mi oldu? kesinlikle yahudi yardımıdır. sürekli ama sürekli kendimize sebepler aradık.
keze futbolda da aynı şeyi yapmaya başladık. öyle bir hastalık haline gelmiş ki komplo teorileri uydurmak, rüştü'nün kendi kendine ofsayt bayrağı kaldırması gibi her ceza sahası pozisyonunda penaltı diye el kaldırmaya başladık. her şey federasyonun suçu, her maçta şike var, her takım helal süt emmiş ama rakipler hep kötü hep kaka.
iyice çıldırdık 2014 yılında. bilimde bizi ileriye taşıyacak gençlerimiz projeler üretirken onlara destek olmayıp ardından bizi engelliyorlar diyen de biziz. altyapı sorunlarını araştırıp çözmeyip sahilleri sel alınca amerika'nın hava kontrol silahı diyen de biziz. içinde gram insanlık olmayan terörist ile anlaşma yapıp, anlaşmaya rağmen bizi vurduklarında lobileri, partileri de suçlayan biziz. madene asansör yapılmasını mecliste `red` edip, madende ölenleri kadere bağlayan da biziz. her şey gözümüzün önünde esasında ama hep michael haneke filmi gibi başka bir şey arıyoruz.
bilim, ilim ve eğitimin her şeyi çözebileceği batıda, daha da batı olan pensilvanya'da kanıtlanmış iken, her sorunu varoluşsal sebeplere ya da komplolara bağlayan biziz. elin oğlu hatasını görüp istifasını basarken, bizler ölenlerin yakınlarına tekmeler bastık. batıda insanlar çözüm odaklı yaşarken biz iyice saçmalamaya başladık. doğu bile uzaya giderken biz geçmişi kendimize bağlamaya başladık.
ortada bir eğitim sorunu varken, sistemin düzeltilmesi gerekirken osmanlıcayı gündeme getirdik. işsizlik sorunu gözümüzün önünde iken amerika'yı keşfettiğimizi iddia ettik. avrupadaki bilim adamlarımız, sporcularımız bize sahiplenin diye anırırken biz galileo'yu çöpe atıp, dünyanın top olduğunu ilk bizim bulduğumuzu iddia ettik. atıp ettik de farkında değiliz.
michael haneke'de bunu yapmayı çok seviyor. çünkü insanları tanıyor. bizler kendi kendine teoriler üreten bir canlıyız. hep bir şey olmasını bekleriz. özellikle de biz türkler. bize göre hep bir şey vardır. bu adamda bunu bildiği için filmlerini ona göre yapıyor. yersiz yere geriliyoruz. halbuki hiçbir şey yok, her şer gözümüzün önünde. mesela bir siyaset adamının nasıl olur da 5-6 tane uçağı olabilir? nasıl olur da binlerce dolarlık saati olabilir? cevabı bu kadar basit olmasına rağmen, gözümüzün önündeyken gene ve gene teoriler ürettik, akladık insanları.
umarım 2015 de bu şekilde geçmez. artık gözümüzün önündekini görebiliriz, kendi kendimize komplolar üretmeyiz. yılbaşının bize düzenlenen bir darbe olduğunu düşünmeyiz umarım? ya da sex lobisi gibi kıçı kırık lobiler üretmeyiz. sorunlarımızın, sıkıntılarımızın ne olduğunu görüp 'doğru' kararlar alabiliriz umarım? olmadığı zaman bunun suçunu başkasına atıp, götümüzden uydurduğumuz lobilere bağlamayız.
umarım 2015 bize çok hayırlı bir sene olur da, gerilim, komplo filmi gibi değil de bir dardenne kardeşler filmi gibi her şey esası, gerçeği gibi geçer, gider. inşaallah."
12 Aralık 2014 Cuma
Masal Kahramanları Kötü Yola Düşmüş
Hep merak ettiğim konulardan biri de şuydu: masal kahramanları ya da süper
kahramanlar, o çizgi insanlar ya da yaratıklar, her neyse, günümüzde yaşasalar
ne olurdu acaba? Hele ki günümüz İstanbul'unda? Karizmalarını hala
koruyabilirler miydi? Yeni masallara konu olabilirler miydi? Acaba hala eski
yollarında olabilirler miydi?
* Mesela Örümcek Adam İstanbul'a gelmiş bir ara. Lakin Maslak
ve Levent dışına çıkamamış. Malum, binalar kısa hep. En son isyan ediyordu, ben
nereye konacağım diye? Halbuki Nüv Yorklarda uçmak kolay. Burada Şirinevler,
Bağcılar gibi yerler var. Kendi fotoğrafını çekip gazeteye satmaya çalışmış,
paralelci ilan etmişler. O gün bugündür kıraathanelerde takılıyor.
* Mesela kibritçi kız da gelmiş İstanbul'a. Bakmış burada
sigaralar fabrika dumanı gibi ama kibrit eskilerde kalmış. O da zippo satmaya
başlamış. En son gördüğümde bir AVM'de zippo satıyordu. Hem de orjinal.
* Mesela Tweety de İstanbul'a meydan okumuş. En son
Fenerbahçe'ye maskot yapmaya çalışıyorlardı. Ahtapot Paul gibi skor tahminleri
falan yaptırıyorlardı. Bunalmış ama. Her maçta stadda uçurmalar falan. Skor
tahminleri. Bilemeyince medyada rezil olma durumları. Üzücü.
* Pamuk Prenses de buradaydı. 7 cüce ile aynı evde kaldı diye
adını kaşara çıkarmışlar. Çok alınmış buna. Ne yaptı ne etti, kurtulamadı bu
sıfattan. Zehirli elmayı kasten yedi. Ve... öldü. Prens gelmedi öpmeye. Kendine
özel üniversitede okuyan bir kız bulmuş. Yaşı küçükcene.
* Kül Kedisi'ni en son Boyner'de gördüm. Reina'da bir partiye
katılacaktı. Ayakkabı bakıyordu kendine. Kapıda da limuzini vardı. Hani 12'ye
ne oldu dedim, mikerim 12'sini dedi, bastı gitti araba ile. Ayakkabı da
maaşşallah idi.
* Hansel ve Gretel limited şirket kurmuşlar. Tatlıcılık
yapıyorlarmış. Öyle duydum yani, daha mekanlarına gitme fırsatı bulamadım. Çok
güzel fırında sütlaç yapıyorlarmış, onu biliyorum sadece.
* Rapunzel'in de İstanbul'da olduğunu duydum. Kuaför açmış
kendine. Ellerini kullanmadan yapıyormuş işlerini. Saçıyla fön çekiyormuş
herkese. Saçını da kızıla boyamış. Blendax reklamı teklifleri alıyormuş.
Saçının uzunluğundan aynı anda 3 marka birden reklam çekebiliyormuş.
* Denizkızı hakkında güzel şeyler duymadım ama. Av yasağı
olduğu dönemlerde ağ ile çekmişler bunu. Önünde resimler çekilip instagram'da
paylaşmışlar. Sonra kıyamayıp salmışlar ama bu sefer de boğazın kirliliğinden
boğulup ölmüş.
* Duyumlarıma göre Bugs Bunny de buralardaymış. İş bulamayınca
kendine dilekçi olmuş. Bir dilek çektirip 20 tl alıyormuş milletten. Havucu
hala bırakmamış, iyi bari.
* Pinokyo ikea'ya iş başvurusuna gitmiş. Gidiş o gidiş bir
daha haber alınamadı. Ne oldu acaba?
* Kırmızı başlıklı kız tarz değiştirmiş. Yazık etmiş vallaha
kendine. En son bir filmde gördüm onu. Başlığını çıkarınca film başlıyordu.
Kurt kıyafetli bi adam... aman neyse. Kek yapıyorlardı beraber.
* Alaaddin ile metrobüste karşılaştım geçen gün. Oturmak için ittirdi beni. Ne oldu senin lamba
dedim. Hırdavatçıya satmış. Halı işine girmiş. Halı satıyormuş çarşıda. Lambayı
saklayaydın dedim, dilekleri doldurdum bi mikime yaramazdı artık dedi. O da
doğru. Ne diledi acaba?
* Fareli Köyün Kavalcısı kendine alternatif rock grubu kurmuş.
Konserindeydim geçen gün. Mikim mikim isimlerle gruplar çıkıyor ben de dedim
isim hazır, yapıştırayım. Her Cuma 8'de sahneye çıkıyorlar.
* Polyanna'nın müşterisiyim. Psikolog olmuş. Polyanna effect
diye bir terapi uyguluyor. Giden herkes mutlu. Ne yapıyorsa artık.
* Oz Büyücüsünü geçen gün Yeteneksizsiniz'de gördüm. 3 Evet
ile üst tura çıktı. Acun baya şaşırdı yaptıklarına. Halbuki tek yaptığı milletin eksiklerini tamamlamaktı. En azından ismi var.
* Çizmeli Kedi'ye denk geldim geçen hafta tesadüfen. Dükkan açmış vakti zamanında kapalı çarşıda. Çizme satıyormuş. Sonra buna nankör mü ne demişler bu da çatal bıçak işine girmiş.
* Gene Taksim'de olduğum günlerden birinde bir kalabalık gördüm. Bi baktım Bremen Mızıkacıları. İstanbul'da çalışıyorlarmış. Bi banka reklamında şebeklik yapıyoruz dediler. Olsun dedim, ekmek parası.
4 Aralık 2014 Perşembe
Seni Görünce Her Şey 404
Aslında terlemek gibi
bir planım yoktu. Hele ki dışarıda göte meraklı bir soğuk varken. Ama insan
yapısı çok değişik, acayip kuntik. Çünkü seni görünce bir an elim ayağım
boşaldı. Yok artık dedim, melekler de tayt giyiyormuş. Tam da karşımdaydı.
Paralel kenarım gibi duruyordu. Gözlerim öyle kitlendi ki ona önümden biri
geçse ortadan 2'ye ayrılırdı. Çok güzeldi. Fazla güzeldi hatta. Bir insanın bu
kadar güzel olması haksızlık. Hiç bu kadar sevaba girmemiştim. Orada öylece
duruyordu. Bir insan bu kadar mı güzel durabilir? İçimde şematik bir şekilde
parçalara ayırıyordum onu. Her yanını ayrı ayrı seveyim ki daha fazla sevmiş
olayım diye. Kıvır kıvır saçları vardı. Böyle saçlarına gözlerini kırpmadan bak
10 saniye sonra kapa gözlerini, direk belirsin beyninde. Kısaydı saçları. Ama
uzundu da. Legolasın okları kadar etkileyici kaşları vardı. Ah o burnu. Sadece
burnu bile koca bir kreşi sevindirmeye yeter; o kadar tatlı! Peercing de vardı
burnunda. O demir parçasını bile kıskandım o anda.
Aslında böyle çok
insanlara bakan, onları süzen biri değilim. Hele ki kadınlara hiç bakmam. Bir
bakış; bir yavşayış. Güzele bakmak sevap derlerdi, artık güzele bakmak yavşak
oldu. Ama gözlerimi alamıyorum ki ondan. Kıpkırmızı bir ruju vardı. Cehennem
dudaklarında resmen. Günahkarların hepsini çağırıyor oraya. Bir üzüm bağındaki
her üzüm tanesi kadar öpmek istiyorum şuanda onu. Sevimli de bir şey. Ara ara
dudağını ısırıyor. Kimle konuşuyorsa artık telefonda. Hangi hıyarın tuzu oldu
acaba? Kim güldürüyorsa şimdi ama teşekkür ederim ona. Güldükçe cennete gidip
gidip geliyorum. İnsanoğlu bu kadar güzel gülemez. O başka bir şey yapıyordu.
Ve gene dudağını ısırıyor. İçim acıyor içim!
Bakmamaya
çalışıyorum. Çünkü bana bakarsa yakalanırım. Yanlış olur. Ayıp. Ama olmuyor. Duramıyorum.
Gömlek giymiş. Erkek gibi. Bu kadar mı yakışır?! Bende bile bu kadar güzel
durmuyor. Hatlarını çıkarmış ortaya. Dolmuş seferleri düzenlenir o vücutta.
Fizik kurallarını kim koyduysa derhal iptal edilmeli. Senin yanında her şey
çirkin, her şey yanlış. Sevişmesek de olur. Elim vücudunun üstünde F1 pilotu
gibi sürekli tur atsa da yeter. Dokunsam sana, komada sevsem seni. Aman
Allah'ım neler diyorum böyle. Çok kötü düşünceler bunlar. Ama duramıyorum!
Sana uzansam,
düş müsün diye kontrol etsem, gerçek çıkarsın da rezil olurum diye korkuyorum.
Orada öylece duruyor. Herkes mutlu şuan, her şey güzel, her şey doğru
etrafında. Eyvah! Bana baktı. Bir de güldü bana. İnsan mısınız diye sorsam çok
mu kaba olur? Dışarıdan benim her damarımı fethederken, beni sevsen acaba neler
olur? Seni seven, sana dokunan herkesi yaksam faşist olur muyum? Senle hiç
konuşmadan yıllarca bakışsak, yaşlanmış olur muyuz? Çok güzelsin be kızım. Sana
rakı dayanmaz. Bakıyorum bakıyorum doyamıyorum.
Ve bir anda durduk... Durduğumuz anda saçları savruldu,
boynunda gezindi her teli. Sonra... Sonra otobüsten indi. Biz de bastık gittik.
5 Ekim 2014 Pazar
Konuşmamız Gerek
B: Tekrar merhaba.
T: Sana da merhaba.
B: Bugün nasılsın?
T: Tekdüze, sen?
B: Seni özledim.
T: Deme şöyle şeyler.
B: Yalan mı? Her gün istisnasız görüyorum seni.
T: Sadece ben değilimdir her gün gördüğün.
B: Sensin. Hep sen varsın karşımda. Beni tek dinleyen
sensin. Tek anlayan da sensin.
T: Yapma bunu. Bana kadar düşmüz olamazsın.
B: Neden?
T: Sen güzel bir insansın. Seni kimler kimler ister.
B: Böyle güzel şeyleri söyleyen de tek sensin.
T: Bence biraz asosyelsin.
B: Bence artık beni sevmen gerek.
T: Seviyorum.
B: Benim gibi değil.
T: Yapamam.
B: Neden?
T: Yürümez.
B: Yürümeden nasıl anladın?
T: Tahmin.
B: Ben her gece seni düşünüyorum. Ne anlatsam bir tek sen
dinledin beni. Beni biliyorsun.
T: Evet.
B: Keşke sevsen de.
T: Her gece böyle keşkelere gark oluyorsun.
B: Bundan çok eminim ama.
T: Hadi yat artık.
B: Yatıyorum, ama gene konuşucaz.
T: Biliyorsun ben hep buradayım.
B: İyi geceler.
T: Sana da.
B=Ben
T=Tavan
4 Eylül 2014 Perşembe
Neden Yazıyorsun?
Neden yazıyorsun?
Gün İçinde kullanmadığım kelimeleri harcamak için.
Neden yazıyorsun?
Ağzım yorulmasın diye.
Neden yazıyorsun?
Elimin boş durmasından iyidir.
Neden yazıyorsun?
Kalemim ile yasak aşk yaşamak için.
Neden yazıyorsun?
Haykırışlarım boşa gitmesin diye.
Neden yazıyorsun?
Kısa yoldan ünlü olmak için.
Neden yazıyorsun?
İlkokulda öğrettiler, devamını getiriyorum.
Neden yazıyorsun?
Çünkü kimse yazamazsın demedi.
Neden yazıyorsun?
Beyazları kirletmek gibi bir huyum vardır.
Neden yazıyorsun?
Çünkü aşığım.
Neden yazıyorsun?
Kafam heceler ile dolu, birleştirilmesi gereken.
Neden yazıyorsun?
Nedensiz, istemdışı oluyor.
Neden yazıyorsun?
Ben yazmıyorum ki, kalemim konuşuyor.
Neden yazıyorsun?
İçim çok dolu be abi.
Neden yazıyorsun?
Ev ödevi verdiler de ondan.
Neden yazıyorsun?
Hazır deniz kenarını bulmuşum, neden olmasın dedim.
Neden yazıyorsun?
İnsan kendinden olmayana özlem duyar, yazar.
Neden yazıyorsun?
Dilsizim.
6 Ocak 2014 Pazartesi
Neden İcat Ettiniz ya da Adını Neye Göre Koydunuz?
Karşınıza
çıkmadan önce düşünmezsiniz, la bunlar bunu nereden buldu acaba ya da niye
buldu hatta ne diye buldu ve hatta hatta neye göre isim koydu? Öyle nesneler,
icatlar var ki yahu kardeşim bunları neden buldunuz, adını kim koydu diye merak
ediyorum.
Beslenme
Çantası:
Kesinlikle çanta lobisinin işi olduğuna inanıyorum. Oğlum zaten eşşek kadar
çantayı sırtlıyorsun, yanına bir de matara kitliyorlar, tasma niyetine bir de
beslenme çantasını boynuna asıp dağa tırmanan sporcular kılığında okula gidiyorsun.
Zaten suyun, 1 ekmek arası kaşar salamın en fazla meyven var o beslenme
çantanda. Onu da bence o arkandaki kafam kadar çantaya sığdırabilirdik. İşte
bunlar hep çanta lobisi! Fazla para kırmak için çaktılar bize beslenme çantasını,
besleme gibi aldık alayını.
Dikiz Aynası: Bunun
amacı belli, keşfedilmesi yerinde. Arabanın götünü kollamak, elleyen var mı,
egzoza sokup sokuşturan var mı yok mu diye bakmak için bu belli. De bunun adını
kim koydu? Koyan kim ise kültürümüzü çok iyi tanıyan bir adamdı, ya da kendini
bilen biriydi. Çünkü bizde bu icat tam adıyla kullanılıyor. Arkadaki adamı
kesme, orasına burasına bakma şeysi. Arka koltukta oturan seyahat kişisi
sürekli şöför kimsesi ile dikiz aynasından romantik göz göze gelmeler yaşayabiliyor. Yalan mı?
Pisuvar: Tamam
bunun esprisini herkes yaptı ama ben yapmadım. Ve gerçekten çirkin bir icat.
Neden bulmuşlar ki? Oturmak kimin zoruna gitmiş olabilir ki? Acelesi olan
işeyip gitsin demiş ise, icat edildiği şekilde bırakın kardeşim, ekleme
yapmayın. Pisuvarların arasına duvar koymuşunuz da, çükler birbirini görmesin
diye o, ben gayet yukardan yana baktığımda görüyorum. He daha çirkini de var
mesela; pisuvarın üstüne parlak sifon koymak? O kadar parlak ve pürüzsüz ki
arkamda biri sifona baksa, ayna gibi ne yaptığımı kısa film şeklinde izleyecek.
Bulan kimse, işerken pisuvardan üzerine sıçrasın emi!
Sandalet: Ayaklarım
hava alsın diye icat edilen şey terliktir. Sanırım bu çirkin şey terlikten sonra
icat edildi. Baktı ki adam terliği buldu. Bende kapalı ile açık arası bir şey
icat edeyim dedi ve dünyaya büyük bir kötülük yaptı. Bunu icat eden kişi
acaba çorapları hesaba kattı mı? Beyaz çorap ile kahverengi sandaletli
insanları görse acaba ben ne yaptım der miydi? Aklımda deli sorular, sandaleti hala mı giyiyor lan insanlar!?
Bolero: Ceket
desen değil. Mont değil. Kalın olsa ne yazar bele kadar değil. Göğüsleri
kapatan, garip bir icaat. Görüyorum giyiyorlar, ama niye giyiyorlar onu
göremiyorum. Neden? Kıyafet dediğin oranı buranı kapamak içindir. Sadece o
değil diyorsun. Güzel görünsün, hoş dursun üstünde, giydiklerimle kombo olsun
diye diyorsan, çok yanılıyorsun, güzel değil ki!? Kim icat etti la bunu? Ne
olur icadını geri alsın. Ben beğenmedim. Ben beğenmediysem kaldırılmalı. -
kimse mikine bile takmadı-
Metrobüs: Bence
başbakanın büyük planının bir parçası. Zaten dünyada ilk, bu kesin. Metro ile
otobüsü çiftleştiren tek ülkeyiz. Bkz: katır. Başbakan 3 çocuk istedi. Bu 3
çocuk içinde herkesin aile olarak gittiği bir sistem geliştirdi. Yoksa yani
böyle bir sistemin başka açıklaması olamaz. Ana yolumuzun ortasında na böyle
şehrin başından sonuna kadar bir şey gitsin. Yok yok. 3 çocuk planı bu. Geçen
bir önümde bir olay oldu ama. Erkekler kadınları fortlamayı bıraktı,
birbirlerine de el atmaya başladılar. Biseksüel abimizi iyi dövdü oseksüel
olmayan seyahat şahısı.
Arabesk Rap: Sınırları
zorlayan bir icat. Müziğin doğasına isyan olarak doğmuş bir akım. Neden? Hayır
yani gerçekten neden, anlatsana biraz? Zamanında Arabesk seven ama Rap'e de
ilgisi olan birinin karıştırması sonucu mu yoksa bu? Zaten Türkiye'de
şarkıların hepsi zalım? Benim isyanım, Türkiye'de şarkılar hep hüzünlü, hep
yavaş hep acı üzerine, diyeydi. Birileri bunu görmüş de yanlış anlamış. Acıyı
rap'e çevirip hızlandırmışlar. Eskiden arabesk insanların içini dağlardı şimdi
kulaklarını dağlar oldu.
Para: Lidyalılar
buldu bunu da oradaki çoğul eki çok soru işareti. Sanki tüm Lidyalılar toplanıp
beraber bulmuşlar gibi. Bana sorarsan Lidyalı kadınlardan biri buldu bunu.
Neden mi? Akşam yemeğine çıkıyorsun. Erkek tarafı hesap ödemeye gittiği zaman
takas yapmaya çalışıyor, vakitten gidiyor. Demiş ki ben bize çarçur edecekleri
bir şey bulayım, takas yapmaktan kurtulalım. Hayır yoksa başka açıklaması
olamaz. Parasız erkek istemiyoruz diye dolaşan kadınların hepsinin atası
Lidyalılar olmalı.
Slip Don: Neden ilk
önce boxer'ı bulamadınız? Neden bunu buldunuz ve ana renk olarak beyazı
seçtiniz? Eyvallah götünü kapatacak bir şeye ihtiyacın vardı. Düşündün taşındın
da kardeşim çok amaçlı düşünsene!? Sadece götü ve ön tarafı kapatacak kadarını
icat etmişin. Ettin bari beyaz icat etmeseydin. Soyunma odası yok muydu o
dönemlerde de görmedin bu rezilliği. Şükür biri yetişti de boxer'ı icat etti.
Hala götünden sarkan donu ile soyunma odasında gezinen herifler var. Türümden
tiksindim.
Son
olarak da SOYADI!
Atatürk
bize bir iyilik yaptı ve ülkede milyonlarca Mehmet olmasın onları soyadları ile
tanıyalım dedi, bizi büyük bir zahmetten kurtarmaya çalıştı. Ama keşke başında
bekleseymiş. Şimdi de ülkemizde milyonlarca Yılmaz, Türk, Öztürk, Kaya veya Yıldız
var. Ülkede en çok Yılmaz soyadı varmış! Facebook'a Yılmaz yazıyorsun sapıtıyor makina. Yahu bir insan neden gidip başkasının
aldığı soyadı alma gereği duyar ki? Hiçbirinin birbiriden haberdar olmaması
mümkün mü? Hepiniz de mi yılmaz savaşçılarsınız? Hadi eyvallah dedim diyelim
-desem yazmadım bunu- herkes aynı soyadları aldı. Yahu insan soyisim seçerken
neden dikkat etmez? Yahu soyadı "pipi" olan adam acaba sordu mu Dede
sen hangi akla hizmet ile bunu seçtin diye? Dönemin soyisim koyan yetkilileri mi
bize şaka yaptı yoksa ciddi ciddi soyadını "Beyinsiz" koymayı isteyen
oldu mu?
HEPSİNE
CEVAP İSTİYORUM LAN!? NE DİYE BULDUNUZ YA DA ADINI KOYARKEN SARHOŞ MUYDUNUZ!?
23 Aralık 2013 Pazartesi
Yorganım Bile Bana Küsmüş
Alarmım bile
çalmıyor, sen uyanma, gerek yok sana diye. Saatim durmuş, saat, 9'u 45 geçiyor,
akreple yelkovan kapıya doğru çık git diyor. Yorganımla bile barışık değilim
her sabah yerlerde, intihar etmiş olarak buluyorum onu. Acaba üzerine battaniye
koydum diye mi alındı, 3'lü uyuyoruz diye mi? Odamda ayna yok benim, kendimle
bile barışık değilim görmek istemiyorum silüetimi. Kıçım başım dağınık ilk işim
televizyon oluyor, dünyada ben yokken neler dönüyor diye. Hepte güzel haberler
var, mutlular bensiz insanlar. Evlendirme programları falan var, herkes çok ama
çok neşeli oralarda. Ben ise keyifsiz buralarda. Rol gereği belki, senaryo var
ceplerinde, bende o bile yok, kimse kaale almıyor beni maalesef, yaalnızım aa
dostlaar.
İçim dışım sıkılıyor, suyum çıkmayacak kadar
kurumuşum, bitmişim, ölsem iyiymiş. Telefon defterimi şöyle kurcaladığım da
arayacak insan çok, ama açan yok. Hepsi rehberimde birer isim, öyle tanıyorum
onları. Açsa dahi operatörle aram bozuk, hemen kesiyor hattımı, kapsama alanına
dışlıyor beni. Bilgisayarım benim en yakın dostum. Yalnızlığımı onla gideriyorum.
Bazen sırf biri bana merhaba desin diye Windows 8'i tekrar tekrar yüklüyorum.
Sosyal iletişim ağlarının hepsinde varım da, gene arkadaşım yok, online yaşyaan
offline bir insanım. Bağlanacak kimsem yok. Ben, bilgisayarım ve geçenlerde
beni terk eden maket gemimin yerinde biriken tozlarım. Kalemlerim bizi
kullanmıyorsun, çok şekilavyecisin dediler, gemiye mürettebat olup, gittiler.
Arada hava almak için dışarı çıkıyorum, birtek
oksijen küsemedi bana, ibneliğine hayatta tutuyor beni sanırım. Kızlı erkekli
geziyorlar sokaklarda. Bense, Benli ve Bensiz. Ruhum ve Ben. Vicidim ve Ben.
Kadın sesine ihtiyacım oluyor benim de. Bankamatik ve Akbil dolum yerleri tek
çarem kadın sesi için. Dokunmasında değilim artık. Bir tanesi gelip bana küfür
etse bile içim geçicek. Gerçekten yalnızım sanırım. Yürüdüğüm kaldırım
çizgileri bile sağa sola dalgalanıyor basmayayım onlara diye. Ağaç sandı
köpekler beni, WC olarak kullandılar. İnsanlar hergün koşuya mı çıkıyor yoksa
benden mi kaçıyorlar? Kalbim o kadar boş
ki geçen gün ölçüm yapmaya geldiler, bina dikeceklermiş, anca öyle dolarmış
oralar.
Hayır odam çok sessiz gerçekten. Klavye
tuşlarından çıkan ses komşuyu rahatsız ediyor bazen. Koridorda volta atıyorum sıkıntıdan. Turkcell
kampanya mesajlarını bile bıraktı, atmıyor artık. Güncelleme gelmiyor
bilgisayarıma, sen geride kal, eski, geber diye. Buzdolabım çok soğuk bana
karşı, yemekler hep donuk mesela. Ocağım bile yanmıyor, sönmüş. Kapıcı benden
aidat almayı kesti geçenlerde. O evde kimse yaşamıyor, diye düşünüyor herhalde.
Yaşıyor muyum işte onu ben de bilmiyorum. Son zamanlarda aynaların bile
görüntüsü gidip gelmeye başladı. Bir varım bir yokum. Şurada ölsem, yeni kiracı
gelen kadar farkedilmem. Eminim. Çoheminim hemde.
Uyku tek çarem. Rüyalarımda mutluyum. Gibi gibi.
Onları da görmeyi keşke kendim seçebilseydim. Okey taşı gibi ara ara görüyorum
rüyalarımı. Tepeler var falan. En tepesindeyim, tüm beynim, hayallerim,
fikirlerim önümde. Böyle buradan bakınca çok ciksler. Ama onlar da toz tutmuş.
Yapamaya yapamaya pörsümüşler. Çok şey planlamışım meğer. Çok şey istemişim
halbuki. Hepsi kalmış köşede bir yerde. Eriyor gidiyor hayaller, tıpkı benim
gibi, belkii. Çok yalnızım çok.
Çay koyunca
bile geçmiyor bazı şeyler...