Pages

21 Kasım 2013 Perşembe

Aşk Ne Yapar?



Aşk...

Adamı öldürür...
Göt eder...
Mutlu bir şekilde eve dönüldüğünde evin soyulduğunu görmüşçesine bir his yaşatır...
Nagazaki ve Hiroşimaya bağlatır...
Serçe parmağın sehpayla dramını yaşatır...
Montla sıçırttırır...
Çifte mesai yaptırır...
Çoraptan fırlamış parmak hissi verir...
Teşekkürü 1 puanla kaçırttırır...
5 kuruşa muhtaç bırakır...
Çok demli çay gibidir...
Metrobüste kapıya yapışmış adam acısıdır...
Harçlıkların senin zevklerine olan kısmına isyanıdır(Erkek kesimi tabii)...
Alman Usulünü tedavülden kaldırandır...
Çük kaldırandır...
Arzu şelalesidir...
Bozuk hoparlör gibi rahatsız eder...
Sosyal medyada salaklaştırır...
Paparaziden kaçırttırır...
Ünlülere uyumlu değildir...
Seviştirir...
Telefonun camının kırılması ile aynı acıyı tattırır...
Devamsızlık sorunu vardır...
Apo gibidir canlardan can alır...
İntiharın metaforudur...
Boş kaleye kaçıran forvetin mutsuzluğudur...
Sünnet olacak çocuğun pipim kopacak korkusudur...
Harry Potter'ın asasının kırılması gibidir...
Pistonu aşağı indirir...
Yağmurlu havada kapıya dayanan adam filmi çektirir...
Türkiye'nin televizyon gerçeğidir...
Ketçapla mayonez karıştırır, can verir...
Beşiktaş'tır...
Dostayevski okumak kadar zordur...
Götünden element uydurandır...
Zamına koyandır...
Çok kahraman öldüren kötü adamdır...
Kağıt kesiği ile aynı kefededir...
İlk görüşte olabilendir...
Son görüşte tövbe ettirendir.

Biter.

Hayalimdeki Kız



Hadi hayalimdeki kızdan bahsedeyim...


 Ben esmer severim. Çikolatanın vücut bulmuş hali çünkü. Şeytanın Avukatında Al Pacino demişti ki; aşk abartıdır, biyokimyasal olarak çok çikolata yersen aynı hissi yaşarsın. Benimki de o maruzattan. Çok fazla bakınca aşık oluyorsun. Dayanamıyorsun, ellemek falan istersen ama yasak, sanat eseri ellenmez dersin ellemezsin.

 Nasıl bir kız ki lan bu? Mesela benimkinin 3 gözü var. Biri sadece bana bakan diğeri ise dünyayı takip eden. Hep hayallerini kuruyorum, gözleri gözlerime değse, o sırada kesin öpüşüyoruzdur, yoksa öyle bir ihtimal yok, kalbim aşırı hızdan şarampole yuvarlanır gibi. Hayalimde hep onu yan masada kesiyorum. Bak hayalimde bile çok uzağım ona, anca yan masadaki abaza gencim. Duyuru yapıyorlar kendisi on board olduğunda, bedava sevap bakmayan salak diye. Yön levhaları, yönlerini şaşırır o sokakta yürürken. Arabalar fazla benzin yakar o karşıdan karşıya geçerken. Ben gene onu köşeden izlerim, yanımda taraftar grubu ile.

 O çok farklı. Nasıl mı? Saçları mesela, bilmiyorum. Hiç aynı renkte olmuyorlar. O yürüdükçe, atletizimci gibi zıplıyor saçları bir sağa bir sola. Bir siyah oluyor, bir karamel oluyor bir kahverengi oluyor saçları, afallıyoruz bakarken, kavgalar çıkıyor hayır o renkti diye. Beline kadar iniyor o saçları. Saçlarındaki patikayı takip edip beline kadar iniş yapılırsa, gözde zedelenme yapabiliyor, bakarken acıtıyor, ah benim olsa diye keşkelereb bağlatıyor. Kendisi Allah'ın özel tasarımı, kadınların s serisi. Vücudu, Japonya'da ki otoyollar gibi pürüzsüz. Keşke kelimesinin, isim hakkına sahip. Ben montunun fermuarı olurum da onun o beni hayallerimde bile görmez.

 İçi de çekirdek gibi. Tadına vardın mı sohbetinin bırakamazsın asla. Sigara gibidir gülüşleri, yaktıkça yakarsın, güldürdükçe güldürmek istersin. Götün çifte mesai yapar espri üretmek için. Mülteci gibi kalırsın onun karizması karşısında, cahil olursun bilgisini anlattıkça, göt olursun yavşamaya çalıştıkça. Kırılmamış antep fıstığı gibidir. Herkese vermez... numarasını. Samimidir, salak yapar seni. Yeteneklidir, her iş gelir elinden, evin hanımı olursun karşısında. Cevabı vardır her sohbete, suskunluğu bilir hiç görmemişse, iyi bir aptaldır sizinle.

 O benim hayallerimin ulaşılmaz noktası, tam dokunacakken annemin uyandırdığıdır. O benim rüyalarımın erotik bölümünün cine5 buzlanmışı. Metin Üstündağ'ın dediği gibi, eşşek sudan gelinceye kadar sevişmek istediğimdir. Tamam sevişmeyelim, Var olsa ya, giden otobüsün camında görsem onu kulaklığında müzik dinlerken o bile yeter bana. Onun gibi birine ulaşamayayım da peşinden koşayım koşu bandı gibi. Varsa yoksa, olmayan taraflarını sosyal medyada pazarcı gibi pazarlayan kızlar var. Gel abiler ablalar, yalnızlıktan geberiyorum, öküz dolu etrafım gel.

 Ben esmer severim. Dışı özel kaplama olarak durduğu için. O tene, sponsorlar dizilecek kadar güzel olduğu için. Ben kalbini sevmem insanın, masada da yemem. Çok kan var onda. Beyin severim ben. Şöyle bir zorladığında fikirler taşacak, düşünceler akacak sağından solundan. Sarıldığında vücuduna sevgi emmiş sünger gibi olacak, bulaşacak her yerine. Nerdeee.


Yaşasan ya keşke, senin varlığın için ben hayal olsam.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Esmer mi? Kumral mı? Sarışın mı?

Tabii ki Esmer.

14 Kasım 2013 Perşembe

Çalışmak?



 Dünyanın birçok yerinde ve genellikle ülkemizde kesin bir anlayış yapısı vardır. Yaş belirli bir sayıya ulaştıktan sonra, özellikle erkek kısmının çalışması gerekliliğidir. Bu yapı nettir. Üniversiteye gelindiğinde artık yavaştan çalışmaya başlamalısın adlı şiirler okunmaya başlar evde. Kızlara zaten yüklenmek istemiyorum çünkü onlar doğduklarından beri çalışıyorlar. 10 yaşında bile olsa masa kuran, ütü yapan, ev toplayan ufaklıklar var. Kız kardeş masayı kuran erkek ise yiyendir. Ben böyle olamadım maalesef. Lakin şu bir gerçektir; Üniversite okuyan biri artık çalışmak için iş aramalı ya da üniversite sırasında çalışmalı, pratik yapmalıdır. Bu mantıkta bize şuradan gelmektedir, ailelerimiz belkide 16'sından beri çalışmakta olduğundandır.

 Çalışmak? Esas soru çalışmak ne içindir? Çalışınca ne olur? Ülkemizde Üniversite okumasına rağmen belirli sebeplerden çalışmak istemeyen birçok insan var. Kimisi daha erken, öğreneceğim çok şey var der çalışmaz, kimisi istediği meslekte çalışmak ister ki ülkemizde kimse istediği mesleği yapmıyor, kimisi direkt olarak çalışmak istemez, kimisi ise Üniversite bitsin ben  öyle çalışacağım der. Ama bitmeyen bir aile baskısı, kışın klozet kapağının soğuk olması kadar gerçektir. Puflular hariç. Onlara geleceğim. Oğlum çalış, eve para getir, biz sana sürekli harçlık vermeyelim, artık bağlı olduğun bir yer olsun, sürekli boş işler peşindesin boş geziyorsun, çalışta adam ol. İSTOP! Şimdi kimse kıpırdamasın. Adam olmak? Neye göre kime göre? Adam gibi çalış emrini buyurmuş aileler. Çalışan kişi, adamdır, kendi ayakları üstünde duruyordur, kimseye muhtaç değil, aileyi de sırtlayan yegane kişidir. O zaman tarihe notumuzu düşelim; Çalışan kişi adamdır.

 Katılmıyorum. Anti tez ile geliyorum. Sırf çalıştığı para kazandığı için triplere giren insanlar tanıyorum. Çalışınca önemli biri olmazsın, önemli biri olmak için çalışırsın. Evet, helal olsun tüm çalışanlara, ellerinden geleni yapıyorlar. Peki ya zenginler? Onların çalışmaya ihtiyacı yok ailenin inanılmaz bir gelir kaynağı var. Onlar hayatları boyunca adam olamayacaklar mı :/ yazık değil mi onlara? Aile zengin ama adamlık sıfatını satın alamıyorlar. Çok üzücü.

 Çok yanlış bir mantık bizdeki. Öncelikle, ailesinin maddi durumu zor olan insanların çalışması kadar doğal bir şey yok. Aileye yardım etmek için çalışan yegane kahramanlar, adamlar var. Bir de ailesinin geçim imkanı olmasına rağmen çalışta adam ol diyen aileler. Bunu mantık olarak bellemiş, ben çalışayım da adam olayım diyenler var. İşte bunu yapmayın. Çalışıp farklı olmak yerine farklı olmak için çalışsak? Sadece aileye yardım etmek için değilde kendi kişiliğimize ve geleceğimize de yardım etsek. Biraz daha abartıp insanlığa, dünyaya da yardım etsek. Herkes istediği mesleği yapmaya çalışsa - ne kadar zor olsa da- iş sadece para ile bağlantılı olmasa? Çalışmak sadece para demek değildir. Yapılan bir araştırmaya göre insanların içinde çalışma isteği vardır. Ama herkes sevdiği işi yapmak ister. Şahsen milyarder dahi olsam ufak bir dükkanımın olmasını çok isterim. İstediğim işi yaptığım ufak bana ait bir yer.

 Evet hayatın kendisi= para. Benim isteğim ise bunu dışında yaşamamız gerektiği. Adam sıfatı almak için değilde, kendimize bir şey katabilmek için çalışsak. Görüyoruz dışarılarda çalışan tüm adamları. Suratsız, mutsuz asgari ordusu.Yaptıkları işten zevk almıyorlar. Bence; Çalışınca adam olunmaz, adam olunmak için çalışılır!

10 Kasım 2013 Pazar

Eğitim Değişiyor!



 Doğduğumda hayat ne kadar güzeldi dersem olmaz çünkü ben 5 yaşıma kadar hiçbir şey hatırlamıyorum. 5 ile 6 arası güzeldi ama o kesin. Dert tasa yok tüm gün çizgi film izleyip yemek yiyordum. Bir de balkona çıkıp, Allah'ım ne olur kırmızı rangers olayım, diye yalvarıyordum. Hayatım bunlardan ibaretti. Güzeldi yani. Şimdi yapamadığımı, o zaman yapmıştım, sevgilim vardı. Kim bilir nerededir. Her gün balkonunun önünde çimlerde oturur annesi ile kahvaltı etmesini izlerdim. Adını bile hatırlamıyorum. Tüm gün bisiklete falan binerdim, bianchi vardı o zamanlar alamazdım ben, o kadar zengin değildik falan. Sonra şirinler olduk...

 İlkokula yazdırdılar beni. Sormadılar da bana sen yazılmak istiyor musun diye? Attaaa gidiyoruz dediler, kayıt yaptırdık. Artık okulluydum, sınıfları dolduracaktım. İlk günümü hatırlarım mesela. Hatırlamamak mümkün mü. Bilerek mi yapmışlar, öyle bir sınıftayız ki, aileler hemen pencerenin dışında bize bakıyorlar. Boşluk falan yok. Anne gel desem camdan içeri girecek kadın. 60 kişili sınıfın  50'si ağlıyor. Okula geldiğinin bilincinde olan tek kişi bendim sanırım. Herkes ebediyen bırakılıyormuş havasındaydı. Zor günlerdi... Öncelikle zeki değilsin. Okulda koşturmak ya da sınıfta oturmak en büyük eğlencelerin. Hacı dün naptın diyemiyorsun ki yanındakine. Hem biz 3 kişi otururduk bir sırada. En fazla yapacağımız sohbet, tom dün jerry'yi gene kapamadı be. En büyük aktivitem kantin kuyruğuna girmek, bahçede nedensiz yere koşturmak, o zamanlar yeni çıkan ice tea'nin verdiği yapışkanları toplamak, altıma sıçmak, eve maceralı bir yürüyüş yapmak.

 İlkokul kötü değildi. Sınav falan yoktu en azından. Şirinler olarak takılıyorduk. En fazla pantalonun yırtılıyor, ben alnımı yarmıştım ya da durduk yere kavga ediyorsunuz. Sonra orta okul geliyor. Araştırmalara göre orta okula geçiş en zor dönemlerdenmiş. Birincisi şirinlerden bir anda Klark Kent'e dönüşüyorsun. Tabii ki zor. Takım elbiseyi giydiriyorlar sana salıyorlar okula. Şirinlerken, iş adamına dönüşüyorsun. Takım elbisenin yan etkileri de sınav olmaktı. Takım elbiseliler sınav olur! İlk 1'im ile o zaman tanıştım. Korkumdan eve gidememiştim. Bunu okuyan kızlar şimdi eminim ki anlamıyorlardır. Ne 1'i yahu! 85 alıp da ağlayan kızlar vardı okulumuzda. Ben korkumdan eve gidememiştim. Sonrası zaten liseye hazırlık. İlk aşklar, ciddi kavgalar, planlar, spora atılım falan filan. Orta okulda fena değildi bence. Takım elbise ile futbol oynanabildiği sürece sıkıntı yoktu bize.

 Armağan abimin dediği gibi, acaba şimdi nerededir, lise'de aklını alacaklar demişti. Aldılar ki bu yazıyı yazıyorum. Gene takım elbiseliler olarak farklı bir okulda irtica etmeye başladık. Kurallar farklı, dersler farklı, insanlar farklı. Lise kopuk uçurumun bulunduğu bir yer. Bir tarafta lise 1'e başlayan dünyanın daha kaç bucak olduğunu bilmeyen hala ana kucağı isteyen sivilceliler, bir tarafta üniversite hayali kuran, 1 sene sonrasına evlilik planı yapan, tenefüste kestiği sakalı derste gene çıkan tipler. Bir mi bu? Eşit mi? Lise diğerlerine göre rahat değildir. Lise kötüdür! Lisede sınav derdin vardır, lisede üniversite derdin vardır, lisede evrim geçirirsin birincisi!? İlkokul ve orta okulda her sene aynısın. Aynı sen. Lisede öyle değil. Her sene farklı bir sen. Boy farklı, tip farklı, fikirler farklı. Lise 1'de metalci iken 2'de rapçi olabilirsin. Lise tam bir fabrika. Çocuk olarak girersin, eşşek kadar çıkarsın.

  Sonra üniversite var. KAZANILMASI GEREKEN! Onu kazanıyorsun. Çok büyük ümitlerle gidip lisenin ek paketi olduğunu fark ediyorsun. Çok eğleneceğiz, farklı olacak diye gidersin, mekan farklı ama kafalar aynı. Hala liseli kafası... Üniversite ile genelde eğitimin bittiği sanılır. Hayır... Üniversite sadece sizi son yolculuğa hazırlayan bir ciddileştirme politikasıdır. Ergen girer, adam oldum diye çıkarsınız, sözde. Üniversite farklıdır. Günahlarınıza boyun eğeceğiniz, kurallarınızı çiğneyeceğiniz, yapmam dediğiniz her şeyin parçası olabileceğiniz bir yerdir. Dikkatli olun. Anlat anlat bitmez esasında üniversite. Eğitim değişiyor???? Her 4-5 yılda bir kendinizi çok farklı mecralarda buluyorsunuz. En sonunda Üniversiteyi bitiriyorsunuz. Ve vuala! Mezun olduğunuzu sanıyorsunuz. İşte en büyük yanılgı burada. Esas eğitim şimdi başlıyor. Hayat Üniversitesinde master yapmaya başlıyorsunuz. Cem Yılmaz'ın dediği gibi okul hayatınız boyunca öğrendiğiniz her şeyi silip, yeniden öğrenmeye başlıyorsunuz. Esasında orada öğretilenlerin çok faydası olmadığını fark ediyorsunuz. Ufak tefek hayatınıza faydaları var. Ama esas eğitim siz Hayat Üniversitesinde iken başlıyor. En zoru da bu eğitim... Şahsen ben master yapıyorum şuan. Evde pinekleme ve Yazar Olma Çabaları adlı kıytırık bir bölümdeyim. İleri ki senelerde daha eğlenceli oluyor diyorlar. Bakalım... Eğitimime devam ediyorum. Sizi uyarayım dedim. Her mezuniyet, yeni bir eğitim dönemine başlangıçtır. O yüzden mümkünse mezun olmayın.

Hayatın Bizim İçin Başka Planları Var



 3-5 arkadaş kantinde oturuyoruz. Üniversiteliyiz biz. Kimse sorsam aynı şeyi söylüyor. Ya ben burayı istemiyordum ya da bu işi yapmayacağım, çalışmak istemiyorum. Ne diye buradasınız? Geçen eski sevgilimleyim. O zamanlar sevgilimdi, şimdi eskidi. Dedim ki senin bölümündekilere sordun mu, neden okuyorlar orada diye. İsmi güzel dedi. Şaka bir yana çoğunun alakası yoktu o bölümle. Benim yerimi dolduran onlar yani? Onlar yüzünden beni almıyorlar ha? Sırf puanları yüksek diye. Vay anam vay.

 Dur bak hikayeyi dinleyin ya da okuyun şimdi. İlkokul genelde evinin yanında olandır. Çok yok öyle, kardeşim benim çocuğum burada okuyacak diyen. Onlarda para var zaten. Bende isterdim kolejde okumak. Genelde yakın olan makuldür. Her şeyi öğreniyoruz okulda. Lise kapısı gözükür bize. Şimdi nereye seçicem. Seçmek yooook! Kazanacaksın. Nasıl? Sınav ile. Hadi buyrun. Tercih yaptım ben. 6 tane lise yazdım. Anadolu lisesi vardı o zamanlar. Havalı liselerdi. Sonra babaannem dedi ki 7.yi yaz. Yazdım. Bakmamıştım ne yazdığına. Yedinci olan tuttu. Benle alakası yok tercihin. Meslek okudum işte bu yüzden. Çoğu kişi öyle. Adapte oluyorsun okula. Çünkü sana ne öğretirlerse o olman gerekiyor. O şekilde büyüyoruz biz çünkü. Masaya ne konursa o yenir. Mantı mı seviyorsun. Artık annen ne zaman yaparsa be gülüm. Anne ben yarın et istiyorum dersen, bir nebze.

 E üniversite geldi. Gene kazanacaksın diyorlar bana. Bir sürü üniversite yazıyorum. Bazıları var ki adı güzel diye Üniversite yazıyor. Ya da Üniversite güzel diye. Ne olmak istediğinin bi önemi yok. Olsa bile kazanamıyorsun ki kardeşim. Hayatın hep senin için başka planları var. Forvet olmak istiyorum ben halı saha maçlarında. Beni defans ol diye çağırıyorlar. Te allam istemiyorum kardeşim. Aklımdakini olucam ben. Cık, olmaz diyor sana hayat. Ben ne dersem o diyor, adapte olacaksın diyor. Ailen Galatasaraylı. E sende Galatasaraylı olacaksın. Aileden yadigar! Benim tercihim hani? Yok. Aile baskısı. Bu parti içinde geçeri. Var yani böyle insanlar. Sen karar veremiyorsun. Onlar karar veriyor.

 Hayallerin var. Olmak istediğin şey için uğraşıp duruyorsun. Ama çok iyi çalışıyorsun. Fakat seni kimse görmüyor. Onlar başkalarını seçiyorlar. Sende zorunlu olarak ayakta kalabilmek için başka bir dala yöneliyorsun. Ferhat Göçer değiliz ki hiçbirimiz. Adam şarkıcı olmak istemiş doktor olmuş. Geçen sene sanırım, bir kadın tenisçi tenisi bıraktı. Dediği şey şu; tenisten nefret ediyordum hep ama yapabildiğim tek şey buydu. Çocukluktan göndermişler çünkü onu. Adapte olmuş. O kadar adapte olmuş ki dünyaca ünlü olmuş. Hayat hep senin yerine karar alıyor. Napcaz bunu? Hayatın boyunca esmer bir sevgilin olsun istersen, bembeyaz tenli bir kız ile evlenirsin. Aşk işte. Onuda yöneten hayat.

 Geçen adama dedim ki, abicim neden bu işi yapıyorsun? Cevabı epic derecede güzeldi; Bilmiyorum. Adam bilmiyor yahu. Ne istemiştin diyorum, bana ne istediğini söylemeden, sınavı kazanamadım diyor. Bak adam yetenekli fakat sınavı geçemediği için yapamıyor. Bu yüzden Steve Jobs gibi adamlar garajdan çıkıyorlar işte. Ben yönetmen olmak istiyorum. Çektiğim kısa filmler ödül aldı. Yetenekliyim işte bildiğin. Tak önüne fizik ve kimya soruları. Benim yabancı dilim çok iyi, ben gideyim bu ülkeden, tak önüne 2 parça kumaş, dikiş yapıcaz, baba mesleği. He zeki adam çabalar, hayata çalım atar kurtulur. Ya atamazsan o çalımı?

 Hayatın hep sizin yerinize aldığı kararlar vardır. Siz ne kadar isteseniz uğraşsanız da, o çocuk sizin sevgiliniz olmayacak, istediğiniz mesleği yapamayacak, istediğiniz evde oturamayacak ve klozetin kapağı ısınmayacak! Adapte olmaya itiliyoruz. Ben bunu sevmiyorum. Kusura bakma seveceksin en meşhur cevap. Sevmiyorsan başka bir şey olsun diyen insanın canını yerim. Esasında buradan ailelere seslenmek istiyorum. Lütfen oğlunuzun/kızınızın geleceğini hayat piyangosuna bırakmayın. Ellerinden tutun, isteklerini dinleyin. Onların gerçekleştirecek gücü olmayabilir, sizin var. Siz gerçekleştirin ki çocuklarınız hayallerini yaşayabilen huzurlu insanlar olsunlar. Yoksa daha çok masaya yemeği fırlatırmışcasına getiren garsonlar ile karşılaşırız. He bize düşen görev nedir? Never give up. Ya sürünürsün ama en sonunda elde edersin hayatını. Ya da sürünmem ben der hayat boyu sürünürsün. Babası zenginler hariç!

Yok Böyle Sevgiden Kaçış




Vedat Özdemiroğlu tarz saçmalatmaca...

     -      Alo Kanka! Oğlum anladık sevgilinden ayrıldın ama başka ülkeye taşınmak ne alaka oğlum!? Özlerim ben seni!
+ Olmaz Alper! Gidiyorum. O benden ayrıldığından beri hipotenüs gibi aşağı düşen bir hayatım var. Yeniden yükselmem lazım.
      -     Oğlum Hüseyin ne garip adamsın!?
+ Öyle Alper! Bitti gidiyorum. Yeni doğmuş bebek gibi bir hayatım olacak!


- Alo Mithat ile mi görüşüyorum?
+ Evet bıyrın?
-         Allah belanı versin! Nerede benim eşyalarım?
+ Ayıp oluyor beyfendi. Biz terbiyeli bir nakliyatız.
-         Nakliyatınızın da Allah şey etsin. Benim eşyalarım halen gelmedi. Nerede bunlar?
+ Ooo Hüseyin bey şimdi çıkardım sizi. Şimdi Hüseyin bey siz Los Angelos’a taşındığınızı söylediniz bizde bunu not aldık. Ama elemanlarımızdan müzisyen olan arkadaş notayı çalınca kaybettik. Bizde Los Angelos’a değil Los Galacticos’a yollamışız yanlışlıkla. Ama eşyaları alan aile eşyalardan o kadar memnunmuş ki; Bağırlarına basmışlar resmen.
-         Lan ne biçim nakliyatsınız siz!? Eşyalarımı derhal buraya istiyorum yoksa sizi polise emanet ederim itibarınız hapsi boylar!
+  Hüseyin bey merak etmeyin. Taşı Kazan nakliyat müşterilerini memnun etmek için her şeyi yapar. Demet Akalın bir konser daha vermeden size eşyalarınızı getireceğiz.
-         Teşekkür ederim. Bir de sepet kayıp.
+ Sepet nedir?
-         Kedim!?



-         Alo kanka dön lan artık çok özledim seni. Ne yapıyorsun oralarda ne ediyorsun?
+ Yok Alper gelmeyeceğim. Burada fresh bir hayat kurdum kendime. Hem Sema’nın olduğu şehre adımımı atmam.
-         Kanka oda sensiz helak oldu! Rusya Federasyonu gibi dağıldı. Çok koymuş ona!
+ Gelmeyeceğim. İş buldum burada kendime ona yoğunlaşıyorum.
-         Ne işi kanka?
+ Striptiz klübünde striptizcilik yapıyorum. Belki Sema’nın nasıl bir insan olduğunu anlarım diye.
-         Oğlum kafayı mı yedin sen? Direklerde bayrak gibi sallanıyorsun. Direkler futbolcuların işi senin değil!?
+ Bazen geceleri seçim tartışmalarına bakıp Başbakana edilmiş tüm hakaretleri okuyorum. Sonra Başbakanın yerine Sema’yı koyuyorum. Acayip mutlu oluyorum öyle yapınca biliyor musun?
-         Kanka sen sıyırmışın!? Alkole mi başladın yoksa?
+  Kendimi lunaparakta korku tünelinde çıkışı ararken tekrar girişe gelmiş gibi hissediyorum!
-         Ne alaka lan?
+ O kadar amaçsız yani!?


-         Alo Hüseyin bey.
+ Hüseyin bey şuan burada değil ben Sema.
     -     Vay kevaşe! Geri döndün demek. Hüseyin benim olacak!
+ Ne diyorsunuz beyfendi!? İyi misiniz!?
     -     Temel Oyunculuk dersleri alıyorum bi deneyeyim dediydim neyse ben Taşı Kazan Nakliyattan arıyorum. Bütün eşyalarını bulduk şuanda yoldalar, birazdan evde olur.
+ Fakat şöyle bir sorun var. Hüseyin İstanbul’a geri taşınıyor. Eşyaları oraya yollayın.
-         Ne! Şaka mı bu!?
+ Hayır. Hüseyin ile barıştık.
-         Ama ben size küstüm!
+ Neden?
-         Eşyalarını Ebesinin Nihakından, Dedesinin şeyine kadar getirdik birde şimdi geri mi götüreceğiz, Nikaha!?
+ Kusura bakmayın. Hem sizin işiniz bu.
-         Allah aşkına! Bu arada sepet’i bulduk. Hayvan azmış doğaya kaçmış manita yaparım diye. Haklı tabii.
+ Onu da İstanbul’a gönderin lütfen.
      -     Olur sepetlerim oraya. 

Komiser Kemal Çok Yaşa



08:42 Komiser Kemal uyanır. Esasında bu saate kalkmaz. Demek ki bir şey uykusunu kaçırmış. Uykusunu kaçıranı bulur, yakalar ve hapse atar.

08:54 Güne hijyen ile başlar diş fırçalamayı, ip ile dişlerin arasında gezmeyi, yüzünü yıkamayı unutmaz, unutana da unutturmaz.

09:10 Komiser Kemal, güne güzel bir kahvaltı ile başlamayı prensip edinmiştir. Kahvaltısını taze yemeyi sever. Çiftlikte yaşadığı için inekleri vardır. İneklerine süt almaya gider. Komiserin geldiğini gören inekler korkudan kendi kendilerini sağar sütü hazır ederler. Tavuklarda buna dahildir.

09:22 Kemal, taze sütü ile top top yumurtasını hazırlar. Sütü ve yumurtayı bir lokmada bitirir karizmasını belli eder.

09:45 Kemal, kahvaltıdan sonra televizyonun karşısına geçer ve haberleri izler. Özellikle yeni emniyet müdürü yaptıklarına bakar, “ benim zamanımda “ ile başlayan cümleler kurar kendi kendine isyanlara gelip, isyan suçtur diyerek kendini döver.

10:11 Magazin dergisini alır ve makaleleri okumaya başlar. Kıytırık bir makale var mı diye bakar, varsa yazarın kod adını deşifre edip kendisini bulur ve tokatlar.

11:00 Komiser Kemal, her gün olduğu gibi yürüyüşe çıkmaya hazırlanır. Eski üniformalarını çıkarır, giyer, ne kadar yakışıyor be, der ve soyunur.

11:30 Komiser Kemal, her günkü jooging koşusuna başlar. Ona selam verilirse alır, vermezlerse sezon sonuna kadar kiralar, yan gözle bakanı düzeltir, düz bakanı hapse atar.

12:12 Emniyet Müdürlüğünün önüne gelir. İçeriye girmeye çalışır ama görevliler “ sen eskisin git “ demeleri üstüne arkasını döner ve gider.

12:13 Lafı yediremez görevlileri tokatlamak için geri döner.

13:00 Maçka Parkında bir yere oturur. Oynaşan çocukları, koşuşturan sincapları izler. Ortamı bozan var ise cezasını verir. Sobe denmesine rağmen çıkmayan bir çocuk var ise gider onu deşifre eder.

14:30 Gizlenme yeteneklerini kullanıp Belediyeye gizlice girer ve suçlu listesini karıştırıp o gün yakalayabileceği kadar suçluyu kafasına depolayıp oradan toz olur.

15:43 Evinde saklanan bir suçlunun kapısında pusu kurar. Özel time gerek duymaz. Ben yeteri kadar özelim diye düşünerekten tek başına eve dalar ve suçluyu koltuğu ile beraber yakalar!

17:00 Yakaladığı suçlulardan sonra acıkır ve kız kulesine akşam öncesi aparatifi için uğrar. Her zaman olduğu gibi ayvalık tostu ister. 27 saniye içinde gelmezse garsonu ve aşçıyı denize atar.

18:44 Yakaladığı 11 suçluyu tek tek hapishaneye tıkar. Hepsinin geçmişini öğrenir. Onları suça iten nedenleri tartışır, gerekirse melankolik olur ağlar, gerekirse onları suça itenleri de bulur hapse atar.

19:00 Arabası ile evinin yolunu tutar. Herhangi bir sollama, hızlanma durumunda gerekeni yapar arabası ile beraber hapse tıkar!

19:44 Komiser Kemal, her akşam olduğu gibi oğlunu arar yakaladığı suçlu sayısını sorar. Eğer kendisinden fazla ise sevinir oğlu ile gurur duyar.

20:00 Akşam yemeğine oturur. Akşam yemeğinde kaliteli yemek olmaz ise yemez. Gerekirse aç kalır greve gider!

21:00 Gecenin ve emekliliğinin tamamını geçirdiği lanet olası kutunun yani televizyonun karşısına geçer. Ünlülerin yeni sevgililerini izler, şarkı sözlerine eşlik eder gerekirse karısıyla düet yapar.

00:00 Komiser Kemal, yorucu bir günün ardından yatağına geri döner. Rüyasında eski günlerde ki ekşınlı günleri görür. Yaşlandık be hacı, der ve gene maceralarını rüyalamaya devam eder.

Kendini Kandırmayı Kes!



 Sabah yataktan kalkman ile başlamayacağım yazıya. Gece yatmandan başlayacağım. Daha yeni güne yatarken bile kendimizi kandırarak yatıyoruz. Hikayelerimizin üzerine yorgan çekiyoruz ve diyoruz ki; Sabah erken kalkacağım! Külyen yalan. Kesin ya alarmı duyamayacak kadar çok uykulusun ya da 5 dakika tesbihi çeke çeke gene geç kalmışındır. Mal gibi kalk. Banyoya git. Tuvaletini yap. Ellerini yıka. Dişlerini fırçalamak için diş macununu al. O anda aklına gelsin. Dolapta bir sürü kahvaltılık var önce kahvaltı edeyim. Gene kendini kandırıyorsun. Her zamanki gibi evde kendine yemek hazırlayamayacak dışarı çıkıp börek tost yiyeceksin. Fırçala o yüzden dişlerini. Fırçalarken aynada dişlerine bak. Vallaha beyazlıyorlar. Sen onu külahıma anlat. Bildiğin sarı işte dişlerin. Hadi hadi geç kalıyorsun.


 Bugün güzel bir gün olacak. İnanıyorsun. Metrobüsü görene kadar. Oraya gelirken kesin durak kalabalık olmaz ya diyordun. Birisi ile ilişkiye girmeden gideceğim diyordun. Yalan. Gene kapılara hiyeroglif oldun. Patronum bana kızmayacak geç kaldım diye. Sonuç olarak 15 dakikadan bir şey olmaz. Kralını yedin azarın. Birde üstüne 50 yıllık bir nutuk. İyi çalışan bir adamsın he ona lafım yok. Tam bir hardworker'sın. Terfi alacağım diyorsun. Başarılıyım diyorsun. Farkında değilsin yanında smartworker var. Ya bir bayandır patronun aklını alıyordur ya da hiç iş yapmayan herifin teki vardır, nokta atışlar ile bitiriyordur olayı. Sen eşşek gibi çalış, umutlan, övgüyü o alsın hep. Tam bir komşu çocuğu vakası.


 Öğlen yemeğinde ya da dışarı çıktığında bu sefer sağlıklı besleneceğm diyorsun. En fazla 2 gün salata, ev yemeği yedikten sonra kendini gene fast food sırasında içeceğim kola olsun derken buluyorsun. Üniversiteli isen kesin öğlenki o derse gireceğim diyorsun. Sonra kendini kafede asla tavlayamayacağın kişilerin yanında nargile içerken buluyorsun. Şansın yaver giderse okeyde 1-2 el kazanırsın. Not tutacağım bu sene, derslerin hepsine gireceğim dersin ama gene fotokopiciyi zengin edersin. Kız sıkıldı lan size not vermekten!


 Günlük hayatımız hep böyle gelip gidiyor. Kendimizi kandırıp duruyoruz. Gönül eğlendircem ben dersin, bir daha kimseye bağlanmayacağım dersin hop bir anda kendini sensiz ölürümlü gecelerde bulursun. Erkekler daha beter. Yok abi cinsel dürtülerime dur diyeceğim der der 3 gün sonra, e bununda bir canı var Necla, deyip durur. Hep böyle bu işler. En bariz kandırmacalardan biri de, kitap okuyacağımdır. Gazete bile okumaz. Okuyacağı en fazla 140 karakterlik tweetler. Ben öyle biri olmayacağım der durursun sonra ama bu farklı diye kendini savunduğun günlere gelirsin falan ohoo daha neler neler.


 Hayatımızı değiştirecek bir  çok karar alırız. Odam düzgün olacak, ders çalışacağım, ailem ile iyi geçineceğim, adam olacağım! 1 hafta sonra çoraplar yerde, ders kitapları üzerinde yemek tabağı, aile salonda sen odada film izlersin, adamın dibi hatta son 2 harfi olursun. İş biter, okul biter gerçi sen kafedesin, evlere dağılacaksın. Gene metrobüs ile insan sütlacı. Oturmak? İlk durakta, kaldırımda, tam kapının açılacağı yerde bekliyorsun. Adamlar yola çıkıyorlar, gene önüne geçiyorlar. Metrobüs şöförü sana şaka yapıyor kapı durduğun yerde açılmıyor. E az önce orada açıldıydı!



 Eve gelirsin evde seni köfteler, makarnalar, salatalar, tatlılar bekler sanırsın girersin gene mi bamya dersin. Bugün farklı bir şeyler yapayım dersin, o farklı şeylerin ortasında Twitter ile ilgilenirsin. Olmaz yani, hep farklı istersin, yapacağım dersin ama olmaz be kardeşim.  Sadece kendini kandırıyorsun. Yatma saati geldi, geçti, fark açtı gitti. Senin yatman gereken saat nerede, sen nerede. 5 saat sonra kalkacaksın. Ama Erdal Demirkıran diyorki, 4 saat uyku insana yeter. Sabah bir leş olarak uyanacaksın. Banyoya gidersin. Gene dişlerini fırçalamaya başlarsın. Ulan beyazlıyor be deyip durursun gene. Sabah sarıydı, akşamda sarı işte. Kandırma kendini. Yatağına geçersin. Düşünürsün. Yahu neden olmuyor dersin. Akla şu geliyor; Belki olmasa da, öyle görmek istememiz bizi mutlu ediyordur. Dişlerim beyaz işte kardeşim bana göre. Durağa varana kadar oranın boş olduğunu hayal ederek 2 mutlu olmak istiyorum belki. Okulda bu sefer arkadaş yapacağım, eğleneceğiz diye giderken hayaller kuruyorumdur. Sevgilimi araba ile eve bıraktığımı falan düşünüyorum, olmasa da, hayali güzel. Belkide kendimi kandırmak bir çeşit tatmindir. Hangisi? Tatmin mi? Gerçekleri görüp ona göre yaşamak mı? Sonra gene uykuya dalar, leş olarak uyanacağın bir güne gözlerini yumarsın.

Delirdim Ana!




 Bazen çok inanıyorsun karşındakine. Hele ki seni o inandırıyorsa kendine. Güveniyorsun. Tamam, bu sefer oldu, bu sefer son diyorsun. Kızımız saç rengini hangimizden alacak acaba diyorsun ya da oğlumu nasıl Beşiktaş'lı yapacağım diye hayal kuruyorsun ister istemez. Nasrettin hoca misali, hırsız gelir, soyar ve ebediyen gider. Sen suçlanırsın neden bu kadar çabuk güvendin diye. Neden kapıldın ki derler. Bir zaman sonra anlamaya başlarsın gözünden, elini tutmayışından, gözükür göz bebeklerinde terk edicem seni düşünceleri... Bir dakka yahu. Bunun üzücü, romantik, yapış yapış bir yazı olamaması lazımdı!
  
 Hayalleri olan, çekirdeğe başladımı bırakamayan, 4 kişilik yazan çorbayı tek başına içen adamım ben. Sırf yatağımda kedi yatıyor, kaldırmayayım diye kendi yatağıma yatamadığım günler oldu benim, niye üzer ki lan bir insan beni!? İbneliğin manası ne ki şimdi!? Sadece sorularım var. Bir; Babam hiç pasta yapmıyor neden bu kadar güzel pasta yapmayı öğrenemedi!? İki; Bir gün evleneceğim o insan! Neredesin şuan!? Sende benim gibi Le'Cola içiyor musun? Ya da 8-0 diye dalga geçiyor musun? Kesin Fenerlisindir. Ne zaman karşıma çıkacaksın? Ona göre depresyondan çıkacağım da. Hep sen gelmedin diye bunlar! Evet, ayrılık insana çok koyuyor. Hayır, ağlamıyorum, filmler çok üzücü sadece. Ve Hayır! 31 çektiğim falanda yok. Sadece 3 günde 11 tane film bitirdim. Evimizin salonu varmış, boş vaktim çok olduğundan biraz gezdim içinde. Birde o kadar güzel değilmişsin. Ya da senden sonra herkes çok güzel geliyor bana.

-Ağlıyor musun?
+Ağzını kırarım senin!

 Buraya yok iyi olmayın, yok kızlar karaktersiz erkekleri sever falan yazmayacağım. Mesela, Memento o kadarda güzel bir film değilmiş. Bide fark ettim ki üzgünken okuduğum her şey sanki bana yazılmış gibi. Ama ben yazmayacağım. Çünkü romantik olmaz. Elinde temizlik bezi varken ne kadar romantik olabilirsin ki?

-Televizyonun sehpasını sildin mi?
+Unutmuşum.

 Çıldırdığım falan yok. Çok sıkıldım. Yemek yapmak bir erkeği tatmin etmiyor. Farklı bir şeye ihtiyacım var. Yeni kızlarla mı tanışsam yoksa eski kızlara mı yapışsam? Yok yok, en iyisi aşağı inip patos acılı alayım ben. Ara sıra dedektiflik falan da yapıyorum. En son görülme tarihine bak. Etiketlediğin fotoğrafları silmeseydin bari!?

-Yemek hazır!
+İş üstündeyim!

 Geçen bakkala indim. En büyük faaliyetim bu aralar. Aşık mısın oğlum, dedi bakkal. Parayı ödeyip sütü almadan çıkıyormuşum az daha. Oda haklı. Beşiktaş'lıyım dedim. Çok havalıydım o anda. Elimde süt falan. Oğlum sende bir şey var deyip duruyor annem. Babam sana görücü usulü bir kız buluruz biz deyip duruyor hala. Anneme odaklanıyorum.

- Ne yiyeceksin oğlum?
+Makarna iyidir.

 İştah  kalmadı! Hala suçlusu sensin evleneceğim kız! Şuan eminim ki üniversite vizelerinin derdindesin. Bende ne izlesem derdinde. Tek isteğim var. Çok bekletme. Bir sürü manyakla karşılaştım. Sen mükemmelsin deyip durdular. Lan o zaman niye ayrılıyoruz hep!?

-Soğudum.
-Kış geldi ondandır.

 Şaka lan turp gibiyim. Fakirim ondan çıkamıyorum evden. Arkadaşlar tatilde falan. Eski sevgili benim için Twitter'da bir sayfa sadece. Pişman olacak şeyi kim özler ki!? Pişmaniye! Haha esprilere bak. Hava almam lazım. Camı açayım. Oha karşı komşunun kızı varmış!? Hemen dambılları çıkartayım...


Kimlik Atadıklarımız



 Giyimin kuşamın tam. Sokaktasın. Etrafına bakıyorsun. Kulaklığın takılı. Kimseyi duymuyorsun. İnsanları süzüyorsun. Onların da giyim kuşamı tam. Bakışları farklı farklı. Garip garip insanlar. Kadın mıydı o erkek mi!? Bir insan niye o şekilde giyinir. Bana niye öyle baktı ki? Hmmm bu adamda iş var. Kıza bak kesin rustur. Anlamlar anlamlar. Dışarıdan bakınca herkes farklı tabi. Tam bir kıroydu yanımdan geçen. Kepi Allah'a bakan tipler var. Bunlar kesin cahildir. Falan filan. Bir sürü anlam yüklüyorsun.

 Spor salonundasın. Düşün. Soyunma odasındasın. Her yer Herkül dolu. Sağında Spartacus oturuyor solunda Crixus var. Herkes çalışmış. Futbol topu gibi kasları var adamların. Şu ilerideki çok fena çalışmış. Kıyafetlere bak, tipe bak. Kesin nişantaşı, bebekte takılan tiplerden. Halbuki o adam evli. Çalışıyor. Bankacı. Sen nereden anlayacaksın bir bakışta. Bir bakışta o artist işte. Bak bak nasıl bakıyor etrafa. Ne kız kaldırıyordur. Yakında çocuğu olacak. Anlam yüklemeye devam. Abi adam çok zayıf. Bu kadar He-man arasında bu ne böyle. Çapulcunun teki. Aslında Beşiktaş Futbol altyapısının önemli isimlerinden. Ne anlarsın sen bir bakışta. Çok zayıf. İşe yaramaz herifin teki bence. Çok pasif bakıyor. Yavaş hareket ediyor. Bilekleri hızlı ama sen bilemezsin. Sen kendi anlamlarını yüklüyorsun.

 Metrobüstesin. Kapı açıldı. İçeri güzel bir kız girdi. Çok taş. Körüklü tarafa geçti. Kızı kesiyorsun. Yanına da kepi Allah'a bakan tip geldi. Cahil demiştim ben buna az önce. Buda cahildir. Esasında babasının Tekstil Dükkanını tek başına işletiyor. Senden daha çok film ve belgesel izlemiş. Ama fermuarı da sonuna kadar çekmiş. Kesin cahil kessin! Kendi anlamlarını yükle. Kız arada bana bakıyor. Bende ona. Yoksa bana baktığını göremem değil mi? Telefonu ile ilgileniyor. Yok yok bu kız çok havalı. Saçların güzelliğine bak. Çok şık bir telefon. Nargilecidir bu kız. Midpoint üyesi. Benle işi olmaz. Halbuki kız, çocuk ne yakışıklıymış diyor. Tabii kimsede cesaret yok tanışalım mı demeye. Tanışmak için çok enteresan bir mekan metrobüs körüğü. Yok yok abi kız benden üstün. Esasında pek bir şey bilmiyor. Sadece güzel.

 Twitter'da geziniyorum. 50 binlik sayfaları olan adamlar var. Ne kadar havalılar. Mükemmel hayatları var bence. Yakışıklıdır da bu tipler. Kızları da çok güzeldir eminim. Bi şu adamlardan olamadık. Onlarda sen olamadılar. Bildiğin normal adam bunlar. Sen nereden bilecen. Zeki Müren bizi göremedi biz mi görücez onları. Çok havalılar. Gerçekte bir topluluğa koysan 2 laf edemezler. Yazması kolay. Ama sen bilmiyorsun. Sen anlam yüklüyorsun. Ön yargılısın. Kız garip giyiniyor. Garip şeyler takip ediyor. Garip işte. Ne takılacağım ben bunla. Sohbet etsen en kral sohbeti eder. Çok bilgilidir. Ama sana göre ucube, garip biri. Ukala bence. Dışlamalıyım onu. Tam bir takım arkadaşıdır, asla bırakmaz seni, dosttur. Sen anlam yüklediğinden o senin için tost bile olmaz. Dışladım. Yandaki sarışını tercih ettim. Güzel görünüyor çünkü. Güzel görünüyorsa güzel insandır. Mantığım bu çünkü.

 Diyelim Başörtülü bir kadın ile aynı toplu taşıma aracındasın. 2 kişilik yer var. Oturacaksınız. Ne olur? Biri avukat. Genelde kadın hakları savunucusu. Başarılı bir adam. Diğeri bitirmedik kurs bırakmamış. Okulun en iyi öğrencilerinden. Bence yan yana oturmayabilirler. Adamın bağrı açık, bakışları garip. Günah. Oturmam onun yanına. Kadın başörtülü. Cahil bir şeydir bu. Ne oturacağım yanına. Başörtülü cahildir! Erkek dediğin yavşar! Biz en iyisi ayakta bekleyelim. Kafa yapımız bu. Ön yargılı. Önceden yerleştirilmiş şeyler bunlar. Sen doğmadan öncede vardı. Olayları anında yaşayamıyorsun. Anlam yükleyip, ona göre yaşıyorsun. Yapma. Ama gene yapacaksın.


 Sıkıntımız bu esasında. Bir bilgisayar sistemi gibi. Caddede yürüyorsunuz. Yürürken gördüğün her insana, anında bir kimlik atıyorsunuz. Ta ta ta! O tinerci, bu cahil, şu manken, bu yabancı. Dükkana girdin, çikolata alacaksın, ucuzundan istiyorsun. Sana diyor ki; Kayserili misin? Cimri diyor yani. Sadece param yok. Ailem o kadar zengin değil. Çok şık giyinirim esasında. Her şeyim marka. Çoğu pazardan. Ama bazılarına markanın ismini görmek yeter. Bu çocuk zengin. Değilim. En büyük sorunumuz bu. Bunu aşmamız gerek. Bu adamda topçu tipi yok. Angel Di Maria. Yeterince büyük bir cevap. İnsanlara kimlik ataması yapmayı bırakın. Belirli kalıplardan kurtulun. İnsanları tanıdıkça ya da diğer canlıları, nesneleri... Ona göre karar verin. Flört edin. Yakışıklı ya da çok güzel diye sevgili olursanız, ilişkiniz tipiniz kadar kaliteli olmaz. Kedilerde nankör değildir. Kalıplardan kurtulun. Hayvan beslemek güzeldir. Dost dediğiniz köpekler çok bebek öldürdü. Hayır kuşların ötüşleri hep huzur vermez. Eziyet olur bazen. Tüm gün ötüyor. Bir düşün. Düşünün yani. Azcık silkinin. Ön yargıları kaldırın, insanlara, nesnelere anlam yüklemeyin. Kıyafetler, dış görünüşler, kalıplar yanıltıcıdır. Tanıyın, konuşun... Akıllı davranın. Hiç hoş değil yoksa yaptığımız. Çok ayıp bize. Çok.